DİĞER
" İlk Osmanlı matbaasını İbrahim Müteferrika’nın 1727–1728 civarında kurduğu bir galat-ı meşhurdur, zira bu sadece ilk Osmanlı-Müslüman-Türk matbaasıdır. Osmanlı gayri Müslim matbaaları ise 1490’lı yıllardan itibaren çeşitli şehirlerde kurulmuştu, hem de padişah fermaniyle."
“Kıyımın, zulmün, adaletsizliğin her geçen gün hayatımızın daha doğal bir parçası haline geldiği bir dünyada anormal sayılanlardan olmaktır asıl normallik bence. Hatta bir adım öteye gidecek olursam, çektikleri acıya üzülmekle birlikte, onların arızalarıyla gurur duyduğumu bile söyleyebilirim. İncinmeyi ve utanmayı bilen insanları sever gibi seviyorum onları. Derisini kalınlaştırmadığı ve bu dünyaya dayanamadığı için yaralanan herkesi normal buluyorum.”
"Dede Korkut hikâyelerinde en sevdiğim, en hayran olduğum karakter Banıçiçek. Onun özgünlüğü tek başına hikâyeleri bir başyapıt yapmaya yeter bence. Banıçiçek, Bamsı Beyrek’in karısı. Araştırmacılar Bamsı Beyrek ile Odysseus, Banıçiçek ile de Penelope arasında paralellik kurarlar. Ama bence Banıçiçek Penelope’den daha ilginç bir karakterdir."
Yıldırım Türker’in gündeme dair yazdığı yazılar ne kadar güncelse, Bahçe yazıları da hâlâ o kadar güncel. Nefes almaya, kendimizi kollamaya, başka bir dünyanın mümkün olabileceğine inanmaya yine çok ihtiyacımız var.
Kalkınma veya modernleşmeyi eğer ‘insanoğlunun doğa karşısındaki gücünü artırmak’ şeklinde değerlendiriyorsanız, bunu insanlığın bir çabası olarak kabul etmek gerekir. Tüm sert eleştirilere rağmen bu çabada Batı daha öncü ve kapsamlı bir gayret gösteregelmiştir. Ben ‘yiğidi öldür ama hakkını ver’ yönteminin daha doğru olacağını düşünüyorum.
Acemoğlu ile Robinson, Ulusların Düşüşü’nde dünyadaki eşitsizliğe ve farklılıklara odaklanmışlardı, Dar Koridor ise özgürlük hakkında. Özgürlüğü Locke’tan, devlet tanımını da Hobbes’tan alarak Leviathan sözcüğünü kitap boyunca devletle eşanlamlı kullanan yazarların temel savı “özgürlüğün oluşması ve yeşermesi için hem devletin hem de toplumun güçlü olması gerektiği”.
Fatma’nın yanından ayrıldıktan sonra odasında soyunurken babasının söyledikleri aklına gelir. Babasına göre “bazı mendebur istisnalarıyla her kadın mubahtır”
Bir kadın ve bir şair olarak Duygu Kankaytsın’a “kendine ait bir oda” dar gelir; ondan çok daha fazlasını, kadının çok daha özgür olduğu, çok daha rahat nefes alabildiği geniş bir dünya ister o...
Kültür savaşları ya da daha çok kullanılan tabirle kültürel iktidar, İslamcılarla sekülerler arasındaki tartışmaların başat konularından biri...
Gözde Kazaz ve İlksen Mavituna’nın hazırladığı Bu Ülkeden Gitmek adlı kitap, sayılarla ifade edilen göç olgusuna kişisel yaşanmışlıklar üzerinden baktıkları spesifik bir çalışma
İbrahim Sirkeci: Ana akım göç yazını meseleye genel olarak neoliberal bir çerçeveden bakıyor. Fırsatı yakalayan, değerlendiren ödüle kavuşuyor. Ödül, dünyanın zengin ülkelerinden birinde yaşam, Almanya’nın çayırları, İngiltere’nin dereleri...
Bir işi yarım bırakmak, çoğu zaman insanı pişmanlık yakınmalarının kışkırtmasıyla yeniden başlamaya itiyor…
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.